BATI AVUSTRALYA ÇÖLLERİNDEN İZLER
Güncel Eki 22, 2018
Robyn Davidson, parçaları bir araya getirmek, sınırları zorlamak, aramak ve bulmak gibi insani pek çok ihtiyacın itici gücüyle kendini zorlu bir yolculuğa sürükler. Günlerce Avustralya’nın uçsuz bucaksız çöllerinde, dört deve ve köpeği Diggity ile yol alır. Mücadele ettiği vahşi doğada, kum sarısı atmosferin içindeki kutsal topraklarda zaman zaman Aborjinlerle karşılaşır. National Geographic’in gönderdiği fotoğrafçı, bu yalnız yolculuğa belli duraklarda dahil olduğunda, ıssızlığın ortasında etkileyici bir buluşma gerçekleşir. Alice Springs’ten, Hint Okyanusu’na uzanan 2700 km’lik yolu ve yarım yılı tamamladığında hissettiği şey belki kavuşmanın verdiği boşluktur belki de sadece yorgunluk.
Kurmaca olmayan tamamen gerçek bu hikaye 1977’lerde yaşandığında sadece Avustralya’da değil tüm dünyada ses getirmiş. Bu tek kişilik eylemin altında yatan sebepler sadece varoluşsal kaygılar değil elbette, o dönemlerde Avustralya’nın kadın düşmanı bir kimliğe sahip olması da dikkate değer. Davidson, aslında babasının tasarladığı bu fikri gerçekleştirerek, Avustralya’da kadını ikinci plana koyan bakış açısına karşı kahramanca bir duruş da sergilemiş.
Davidson’un çöllerde iz sürerken yaşadıklarını anlattığı anı kitabı Tracks’i 80’li yıllarda keşfeden John Curran, yakın zamanlarda bu anıları aynı isimli bir film ile yorumladı. Dünya prömiyerini Venedik’te yaptıktan sonra eleştirmenler tarafından olumlu tepkiler alan Tracks (Çöldeki İzler) İKSV’nin düzenlediği 33. İstanbul Film Festivali’nin Altın Lale Uluslararası Yarışma bölümünde Türkiye’deki seyirci ile buluştu. 18 Temmuz’da vizyona giren filme getirilen eleştiriler içinde olumlu olanlar; ufukta sonsuzluk çizgisiyle buluşan topraklarda yakalanan fotoğrafik manzaralar ile Robyn Davidson’u oynayan Mia Wasikowska’nın başarısı üzerinde yoğunlaşıyor. Wasikowska’nın mesafeli oyunculuğu, izleyiciyi dışarıda bırakarak, filmi belgesel türüne yaklaştıryor. Filmin çoğu anında Davidson’un yalnızlığını hatırlatan genç oyuncu, seyircinin Davidson ile özdeşleşmesine izin vermeyerek doğru bir nokta yakalıyor. Yönetmen, Mia ile çalışmasının sebeplerini şöyle açıklıyor: “Baştan beri o rolü Mia’nın oynaması gerektiği açıktı. Avustralyalı bir oyuncu olmadan çekmezdim bu filmi. 25 yaşlarında, Mia kadar iyi ve Robyn’in gençliğine benzeyen kaç tane Avustralyalı oyuncu olabilir ki? Doğrusunu isterseniz Robyn’in jenerikte kullanabileceğim fotoğraflarını ararken Mia’ya fazla benzemeyenlerini seçmek zorunda kaldım çünkü insanlar o fotoğrafların Robyn’in değil Mia’nın fotoğrafları olduğunu düşünebilirdi”.
Filme her ne kadar ilginç manzaralar ve doğal yaşamda yakalanan özel anlar ile güçlü bir yapı ve anlam kazandırılsa da genel olarak Robyn’in gerçekliğine sadık kalınmış. Kreatif çalışmalarda ve sanat yönetiminde de bu noktaya dikkat edilerek samimiyet artırılmış. Marriott Kerr’in ellerinden çıkan kostümlerin ilham kaynağı Robyn’in fotoğrafları.
Robyn Davidson, film setinde kendi hikayesinin oluşum sürecine dahil oluyor.
Bu yolculuğun özgür ruhundan ilham alarak, salaş bir tarz için seçimler yaptık.